Diller unutulur, devletler tarihten silinir, nesiller tükenir, sanatın diliyle konuşmuyorlarsa eğer! Binlerce yıl öncesine ait bir heykel yahut yüz binlerce yıl öncesine tarihlenen bir takı; insanoğlunun güvenlik ve barınma ihtiyacını karşılamak için sığındıkları mağaralarda, avlanma ve hayatta kalma becerilerini sonraki kuşaklara aktarmak için resmettikleri mağara resimleri…

Sanatın ne olduğu ve neyi kapsadığı, asırlardır üzerine düşünülen konuların başında gelmektedir. Sanatı tarif etmek amacıyla birçok tanım öne sürülmüştür. Yapılan tanımlardan en bilinenleri “iyi, güzel, haz veren” gibi belirteçleri temel almıştır. Bu tanımlamaların, sanat kavramını açıklamada yetersiz kaldığını öne süren Tolstoy, üzerinde uzun uzadıya tartıştığı ve sanatı, tüm bu değerlendirmelerin üstünde bir noktada ele aldığı eserini (Sanat Nedir?), bu konuya adamıştır. Ona göre sanat, eser veren sanatçı ile onu algılayan arasında kurulan duygudaşlığı temsil etmektedir.

Sanatı, insan ile doğa arasındaki ilişkiyle açıklamak veya matematiksel bir denge ve ölçülü bir yaratıcılıkla formüle etmekle ilişkilendirenler olduğu gibi sanatın, doğadan ilham alınarak ortaya çıkarılmış taklitçi bir ifade biçimi olduğunu söyleyenler de olmuştur. Platon, sanatı “mimesis” kavramıyla açıklarken sanatın gerçek dünyanın sadece bir kopyası ve gerçekliğin yeniden yorumlanması olduğunu ifade eder. Sanat, tabiata doğrultulmuş bir aynadır. İnsan ise aynadan gördüklerini yeniden resmeden, öyküleştiren, esere dönüştüren bir varlık.

Zamanla çeşitli disiplinlerden farklı kavramlar sanatı ve işlevini betimleme ihtiyacı hissetmiştir. Her disiplin, kendi kavram havuzundan yeni ifadelerle konuya dahil olmuştur. Farklı disiplinlerden ünlü isimlerin sanatla ilgili tanımlarına bakıldığında, sanata toplumsal yararı üzerinden yaklaştıkları görülür. Mustafa Kemal Atatürk, sanatı bir medeniyet emaresi olarak yorumlayarak “Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.” demiştir. Albert Einstein ise “Sanat ve bilim, insanın hayal gücünü harekete geçiren iki kanattır. İkisi de birbirinden farklı bir arayışı takip eder, ancak her ikisi de aynı yüksek amaca hizmet eder.” Sözüyle, sanatla bilimin birlikteliğine vurgu yapmıştır.

Sanat Aynasını Zamana Çevirmek

Mimesis kavramı, edebiyat sosyolojisi açısından önemlidir. Elinizde sanat adında bir ayna var ve bu aynayı doğrulttuğunuz her şey tabiatın yansıması olarak eserinizde belirir. “İnsan, yalnızca tabiattan yansıyan görüntülerle varoluşu anlamlandırabilir” görüşü bu düşüncenin temelini oluşturur. Peki bu aynayı zamana yönelttiğimizde ne olur? Geleceği ve geçmişi imgelere çevirmek, bunları güçlü bir ifade ile sanatın parçası haline getirmek mümkün mü?

MIT’de fizik alanında çalışmalar yürüten Max Tegmark, zamanı “yanılsama” olarak niteler. Ona göre geçmiş kavramının zaten gerçekleştiği, geleceğin ise henüz mevcut olmadığı ve olayların değişiyor olduğu gibi bir yanılsama içindeyiz. Farkında olduğumuz tek şey, beynimizin şu andaki durumudur. Bir geçmişimiz varmış gibi hissetmemizin asıl nedeni, beynimizin anılar barındırıyor oluşudur.

Zamanı sadece değişimin bir yansıması olarak tasvir eden İngiliz fizikçi Julian Barbour ise beyinlerimizin, bu değişimler sebebiyle sanki akıyormuş gibi bir zaman algısı ürettiğini belirtmektedir. Dolayısıyla zamanı yönetmede ve geleceği tasarlamada, değişime öncülük etmek kritik önemdedir. Geçmiş ve gelecek denkleminde zaman algısını bugünden tasarlamak ve inşa etmek ancak bu sayede mümkün hale gelmektedir.

Geleceğin Dünyasına İz Bırakmak

Diller unutulur, devletler tarihten silinir, nesiller tükenir, sanatın diliyle konuşmuyorlarsa eğer! Binlerce yıl öncesine ait bir heykel yahut yüz binlerce yıl öncesine tarihlenen bir takı; insanoğlunun güvenlik ve barınma ihtiyacını karşılamak için sığındıkları mağaralarda, avlanma ve hayatta kalma becerilerini sonraki kuşaklara aktarmak için resmettikleri mağara resimleri…

Sanat, tarih öncesi dönemden bugüne evrensel bir dil olarak daima geleceğin insanına yön verdi. Kuşaktan kuşağa aktarılması istenen bilgiler sanatla hayat buldu. Zamana yöneltilen sanat aynası, insanoğlunun bizatihi kendisi oldu. Güvenliği ve avlanmayı sağlayan mızraklar mağara duvarlarında yeni bir anlam kazandı. Güvenlik ve hayatta kalma güdüsü, topluluk hayatında önce bir öğreti, sonra bir kanıt olarak geleceği şekillendiren yapıtlara dönüştü.

Günümüz teknolojileri de hayatta kalmayı amaçlayan aynı güdüleri temel alır. Yaşam döngüsü içinde güvende olabilmek, sonraki kuşaklara bilgi ve deneyim aktarmak, sanal ve fiziksel dünyayı eşgüdümlü olarak her türlü tehlikeden korumak aynı insanî güdülerin sonucudur. Dün mağara resimleriyle bunu yapan insanoğlu bugün geliştirdiği yazılımlarla, birbirleriyle iletişim kurabilen modülleri ve insan doğasına ait biyolojik farklılıkları algılayan sensörleri kullanarak inşa ettiği güvenlik duvarlarının ardında sakladığı bilgi ve deneyimlerini yarının dünyasına taşıyabilme kaygısıyla çabalamaya devam etmektedir.

Çağdaş AR-GE ve üretim aşamaları birçok açıdan modern dönemin izlerini taşıyor olsa da küresel rekabet yenilik arzusunu hiç olmadığı kadar körüklemeyi başarmış durumdadır. Ürün ve hizmet alanların işlevle yetinmediği, kendilerine iham verecek olan yaratıcı çözümlere yöneldiği bir dönemi yaşıyoruz. Buna zamanın ruhu diyebiliriz. Ancak unutulmaması gereken nokta, bugünün geçmişte kurgulanmış bir dünya olduğudur. Yarınlar ise zamana tutulan sanat aynasıyla kalıcı bir tarih yazımının sonucu olacaktır.

Ones Technology®, tescilli markası olan BioAffix® altında sunduğu ürün ve hizmetlerin tamamında insan doğasında var olan estetik kaygısını, ihtiyaçlara yönelik geliştirdiği çözümlerle birleştirmeyi ilke edinmektedir. Türkiye’de ve dünyada ortaya çıkan güvenlik ve denetim ihtiyaçları temelinde geliştirdiği teknolojilerle yeni bir algı değişimine öncülük eden şirket, görsel, endüstriyel, mekanik ve elektronik tasarım süreçlerini sanatsal duyarlılıkla yürütmektedir. Ulusal ve uluslararası alanlarda tescilli tasarımlar ve özgün yaklaşımlarla ürettiği patentli ürün ve teknolojiler, bu duyarlılığın bir sonucudur.

Dört ayda bir yayınlanan BioAffix elektronik posta bültenine abone olarak yeni gelişmeler hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *